Mesut Yar
KÖŞE YAZISI

Yalçın Çakır'ın botoksu...

Ekim. 27, 2011  | Posta Gazetesi | Mesut Yar

Yalçın Çakır'ın botoksu

İki hafta sonra bitiyor. Bu köşede en çok yer verdiğim; TV eleştirmeni olmanın dışında başından sonuna kadar sektirmediğim tek iş olan “Geniş Aile” (Star TV) bayram itibarıyla aramızdan ayrılıyor... Tamam, reyting ölçeğinde bakarsanız durumu hiç de iç açıcı değildi. Ama içerik olarak bu yıl geçen üç sezonun çok daha üstünde bir performansı vardı. Görkemli dizilerin karşısında “taşınma manyağına dönerek” izleyicilerini kaybetti... İşin ilginci onun açtığı absürt komedi yolundan yürüyen benzerlerinden ikisi dışında hepsi hayatta. İroni böyle bir şey işte; kaderin cilvesi de diyebiliriz... 

Türk televizyonlarında sıcak aile dizilerinin artık prim yapmadığı ortada. Hal durum böyleyken yine bir aile olacak ama içinde şiddet, entrika, kapı dinleme ve birbirinin gözünü oyma gibi izlerken insanı rahatsız eden ayrıntılarla dolu olacak. Bu tarz dizilerin devri başlamıştır... Kendine acı çektiren bir izleyici kitlesi için de “Geniş Aile” bir kayıp değil, ortadan kaldırılması gereken bir ayıptır. Ne öyle sevgi filan... 

Mesele dokunabilmekte...

“Vizontele” filmleri daha unutulmamıştır. Önceki gün bir kanalda tekrarı vardı izledim... Mevcut gündeme bakınca Güneydoğu’daki insan portrelerini en sıcak şekilde işleyen düşmanlık karşıtı bir filmdir. Ve artık eskisinden daha değerlidir... İnsanı insana yakınlaştıran şeyin; dokunabilmek olduğunu çok iyi bilirim. Birbirimize dokunabilirsek belki o sihirli kutunun (televizyon) içinden Cem Yılmaz’ın meşhur sorusuna yanıt; “Zeki Müren de sizi görebilir!” diye gelecektir... 

Bu yüzden Eti’nin kuruluşunun 50. yılında Rize’nin uç köylerinden Çamlıkköy’e sinema perdesi götürüp hayatında hiç sinema görmemiş insanlara üç boyutlu film izletmesi bana “Vizontele”nin sıcak dokunuşunu hatırlattı... O uzak köyde, sinemayla buluşan insanlar. “Perdedekiler de bizi görüyor mu acaba?” diye merakla filmi izleyen o küçük ahali. Ben hepsini düşününce yokluğun içindeki mutluluğu çıkarmanın mümkün olduğuna inanıyorum. Yeter ki hepimiz “mutluluk gönüllüsü” olup, birbirimize dokunalım... Ekran ya da perde, dokunmak için uzattığımız elin ne olduğunun ne önemi var ki? 

VEREVDEN YIRTMAK!


Barbaros Şansal’ın meslektaşı Nur Yerlitaş sonrası yayınına dahil olduğu “Bugün Ne Giysem” isimli moda programı Show TV’de tam gaz devam ediyor... Daha önce Barbaros’un zekası ve dili üzerine not düşmüştüm. İşte o zekayla sivri dili bütünleştirdiği ilk bombasını da patlatayım... Ünlü terzi yamağı önceki gün ekranda şöyle dedi; “Adamı verevden yırtarım, overlok tutmaz”. Vay anam vay... Sanırım tekstil dilinde argonun katmerli hali bu. Ne demeye getirdiğini anladım ama bunu RTÜK sınırları içinde böylesine edepli bir terminolojiyle kullanması beni çok güldürdü... Yok, sanırım korktuğum olmayacak. Programın başı ağrımayacak; Barbaros böyle dikkatle devam ederse tabii... 

Yalçın Çakır’ın botoksu...

Yalçın Çakır’a dikkatle bakıyorum. Dikkatle bakıyorum çünkü kamera Yalçın ağabeyi uzun bir süredir hep uzaktan çekiyor... Görüntüsüne biraz daha odaklanıyorum. O da ne? Koca Yalçın ağabeyimiz resmen botoks yaptırmış. Kaşlar kalkmış, gözler ufalmış. İlk bakışta Japon devlet televizyonu sunucusu tadı veriyor...

Yalçın Çakır’ın Flash TV’de yaptığı işin bir estetik tarafı yok. Dolayısıyla sunucusuna dayattığı bir estetik yaklaşım da yok. Sanırım bu Yalçın ağabeyin kişisel tercihi... Ama ne bileyim kimi edepsiz izleyicisine “Taksim meydanında etek giydiririm” tehdidinde bulunan Yalçın ağabeyin mevcut resmiyle korku filan salması artık çok zor. Biline istedim! 

İyi de hangisi?


TV8, Okan Bayülgen atağıyla geçtiğimiz yıllara oranla kendinden biraz daha bahsettirir oldu. Bu bir izleyici olarak hoşuma giden bir gelişme. Çünkü dükkanlar büyüdükçe rekabet artacaktır. Neyse, sorun bu değil... Bir süredir kanal marka sloganı olarak “İyi Televizyon” sıfatını kullanıyor. İtirazım yok. Ama bu sloganın yanında ikinci bir tanımlamaya; “Farklı Kanal” sıfatının altını çizmeye yani, ihtiyaç var mı çok emin değilim... Bana göre bir kanala iki slogan yerine, en vurucu sloganı kullanmak marka algısı açısından önemlidir... Yayıncının da izleyenin de kafası karışmaz; “hangisi daha doğru?” diye! 

BEHZAT Ç. DÖNDÜ...

Meraklı bir adamım. Her gün TV kanallarının internet sitelerini dolaşırım. Çünkü en taze ve saklı haber orada göz önünde durur... Dün de öyle oldu. Star TV’nin internet adresinde bir duyuruya rastladım. “Behzat Ç. Bir Ankara Polisiyesi Çok Yakında” diyordu... Kanalın el değiştirmesinin ikinci gününde Behzat biraz gergin ayrıldığı eski kanalına kaldığı yerden dönmüştü işte. Hadi kaderin bir cilvesi de bu olsun bugün... 

.Yazıya bağlantı; Posta Gazetesi