Yalçın Çakır kimdir?

GAZETECİLİK HAYATINDAN SEÇME BÖLÜMLERİ OKUMAK İSTERSENİZ TIKLAYIN LÜTFEN

EĞİTİM HAYATI



GÖREVLER



KURUMLAR



TV PROGRAM SUNDUKLARI

Halkın Avukatı - Haber
Flash Ekip - Haber
Gözlem - Haber
Gerçek Gündem - Haber
Flash Tv Ana Haber Bülteni - Haber
Evlat Acısı - Reality
Evlat Hasreti - Reality
Umut - Reality
Buna da Şükür - Reality
Acı Umut - Reality
Son Çare - Reality
Yalan Yok - Reality
Yalan Testi - Reality
Yalan Makinası - Reality
Yüzleşme - Reality
Pozitif Reality - Reality
Gerçeğin Peşinde - Reality
Aradakiler - Hard Reality
Yalçın Abi - Beyaz TV - Reality
Flash Ekip - Haber
Gözlem - Haber
Gerçek Gündem - Haber
Flash Tv Ana Haber Bülteni - Haber
Karşı Karşıya - Siyasi Tartışma
Düzlem Ayna - Siyasi Tartışma
Seçime Doğru - Siyas Tartışma
Politik Reality - Siyasi Tartışma
Eko Flash - Ekonomi
İş Peşinde - Ekonomi & Yaşam
Yıldızlar Gemisi - Yarışma (Müzik)
İzle Kazan- Yarışma (Kutularda neler var?)


GÖREV ALDIĞI YAPIMLAR

Yıldırım Çavlı Temiz Eller - Haber
Kadir İnanır'la Böyle Gitmez - Haber
Muzaffer Baca ile Dünya Turu - Haber
Yüksek Tansiyon - Haber / Reality
Yanıt Hakkı - Haber / Reality
Kadir İnanır'la Flash Haber - Haber - Haber Müdürü / Editör / Kurgucu / Muhabir>
Hakan Aygün'le Flash Tv Ana Haber Bülteni - Muhabir / Editör / Kurgucu
Kurtar Beni - Reality
Kadının Sesi - Reality
Sil Baştan - Reality
Pes Doğrusu - İlginç videolar
Yasemin Bozkurt Flash TV - Reality / magazin
Düşünce Kampı - Siyasi Reality
Hakan Aygün'le Yalan Testi - Siyasi Reality
Dest-i İzdivaç - Reality
Magazin Turu - Magazin
Magazin Penceresi - Magazin
Her Cevhere Bir Altın - Yarışma - Jüri Üyesi


HABER GALERİLER



KURSLAR



KULLANDIĞI PROGRAMLAR



DİĞER



ÖZEL



FOTOĞRAFLAR (ÖZEL)



VİDEOLAR (ÖZEL)



WEB SİTELERİ


HAYATINDAN KESİTLER

1961 senesinde İstanbul Eyüp'te Çankırı Atkaracalarlı bir anne ve Giresun Alucralı bir babanın evladı olarak dünyaya geldi. Mesleği şoförlük olan bir baba ile terzilik okulu mezunu bir annenin 3 çocuğundan biri olarak bebekliği Aksaray Taş Mektep'deki lojmanda geçti. İlk öğrenimini İstanbul Beyoğlu ilçesi Kasımpaşa mahallesi Cezayirli Gazi Hasanpaşa İlkokulu'nda tamamladı.

Yalçın Çakır bebeklik, 1961 - Arşiv - 48 Haber Ajansı

Yalçın Çakır bebeklik, 1961 - Arşiv - 48 Haber Ajansı

Babasının işi gereği taşındıkları İstanbul Beşiktaş ilçesi Etiler Mahallesi Ulus semtinde ilk gençliğini yaşadı. Ortaokulu şimdiki adı Etiler olan Levent Oraokulu, Liseyi de şimdiki adı Etiler olan Levent Lisesi'nde okudu. Babasının görev yaptığı Ulus semtindeki "Gazete Muhabirleri Sitesi" adından da anlaşılacağı üzere "basın mensupları kooperatifi" idi. Kimler yoktu ki; İlhan Selçuk başta olmak üzere Bab-ı Ali'nin efsane gazetelerinin efsane yöneticileri, muhabirleri, foto muhabirleri, yazarları, çizerleri, baskı ustaları hep bu sitede oturuyordu. Cumhuriyet, Tercüman, Hürriyet, Milliyet, Son Havadis ve diğer gazetelerin tüm önemli isimleriyle bir arada yaşadı yıllarca.

Yalçın Çakır, Levent Lisesi (Şimdiki Etiler Lisesi), 1977 - 48 Haber Ajansı

Yalçın Çakır, Levent Lisesi (Şimdiki Etiler Lisesi), 1977 - 48 Haber Ajansı

Boks ve şipşakçılık

Lise yıllarında sık sık yaşanan gözaltına alınma olaylarına çare olarak ailesi tarafından spora yönlendirildi. Beşiktaş Jimnastik Kulübü'nde 3 yıla yakın boks çalıştı. Bir yandan da fotoğrafa yönelince babasının desteğiyle satın aldığı, o yılların en popüler fotoğraf makinelerinden olan Asahi Pentax Spotmatic SLR vidalı objektifli 35 mm (full frame) fotoğraf makinesiyle çevredeki okullarda fotoğraf çekip harçlığını çıkarttı. Aynı dönemde Tarabya'da piyanist şantörlerin sahne aldığı müzikli tavernalarda, "şipşakçılık" olarak adlandırılan fotoğrafçılık yaptı. Nikah dairelerinde de hem fotoğraf çekip hem de karanlık odalarda çalıştı ve harçlığını kazandı.

Yalçın Çakır, şipşakçılık yılları, arşiv - 48 Haber Ajansı

Yalçın Çakır, şipşakçılık yılları, 1977, arşiv - 48 Haber Ajansı

Kanlı 1 Mayıs'ta sahada olmak

O tarihte henüz gazeteci değildi . 1977 1 Mayısında; elindeki fotoğraf makinesi ve 50 mm objektifiyle tamamen gönüllü ve "ailesinden izinsiz" olarak Taksim'deydi. Zincirlikuyu'dan başlayıp Beşiktaş'a oradan da Taksim'e varan yürüyüş sırasında fotoğraflar çekmiş, Taksim'de çınlayan silah sesleriyle birlikte Kazancı Yokuşundan aşağıya ilk kaçanlar arasında yer almıştı. Korkudan ve heyecandan da altına işemişti.

Şimdiki gibi "istediğin kadar çek, beğenmediğini sil" gibi bir lüksü yoktu fotoğraf çekmeyi sevenlerin, foto muhabirleri ya da gazetecilerin. Fotoğraf makinaları ve objektifler tam manueldi. Öyle otomatik odaklanma, otomatik pozlama, değişik hazır modlar, çok çok yüksek enstantane hızları da yoktu. Filmlerde en baba ISO/ASA 400'dü. Sarsıntı engelleyici, görüntü sabitleyiciler falan hayal bile değildi. Film pahalıydı bu nedenle en iyi kadrajı yakalayıp, en iyi kareyi, en iyi manuel ayarlamalarla çekmek zorundaydı gazeteciler ile fotomuhabirleri.

İlk muhabir kimliğini 1977'de aldı

O yıllarda gazetecilik "itibarlı", "saygın", "ayrıcalıklı" bir iş koluydu. ilkeleri bulunan ve o ilkelerin gerçek basın ustalarınca ve hatta gazete sahiplerince (işveren) sıkı sıkı korunduğu/sahip çıkıldığı/kontrol edildiği "gazetecilik"le çocuk yaşta tanıştı. Hürriyet Gazetesi'nin İstanbul bölge eki için çıkan "Gözlemci Muhabir" ilanını yanına alıp gazete binasının Bab-ı Ali'nin göbeğine açılan kapısından içeri girdi. Avucuna 5-6 rulo 35 mm siyah beyaz film doldurdular ve üzerinde "Gözlemci Muhabir" yazan sarı renkli kartona basılı, daktilo ile adı yazılmış kimlikle sokaklara geri döndü. Neydi "Gözlemci Muhabir?" Sorumluluk alanı olan İstanbul'un Beşiktaş ilçesi başta olmak üzere vatandaş sorunlarını haber olarak takip etmekti, bölge eki için... O gün, bu gündür neredeyse yarım yüzyıldır sokaklarda haber peşinde Yalçın Çakır.

Yalçın Çakır 1986 yılı seçim sonuçlarını alıyor, arşiv - 48 Haber Ajansı

Yalçın Çakır 1986 yılı seçim sonuçlarını alıyor, arşiv - 48 Haber Ajansı

"Alaylı gazeteci" ve "stajyer muhabirlik" dönemi

Onu hep koruyup, kollayan, kol kanat geren babası Mustafa Çakır aynı sitede komşuları olan Milliyet Gazetesi'nin efsane gece muhabiri ve gece haber sorumlusu Seracettin Zıddıoğlu ile görüşerek gazeteye "çıraklığa" yani "alaylı stajyerliğe" adım atmasını sağladı.

1978 yılında kapısından adım attığı Bab-ı Ali'nin (Cağaloğlu) efsane Milliyet Gazetesi'nde gazeteciliğe her yeni başlayanda olduğu gibi uzun süre gece çalışacaktı. Telsiz dinleme cihazından (şimdiki scannerin büyük babası) polis, itfaiye, zabıta, belediye anonslarını dinleyip, diğer gazetelerin gece muhabirleriyle paslaşarak, paylaşarak yangın, cinayet, kaza, baskın, cemiyet haberleri ve diğer ne varsa gidiyorlardı. O yıllarda "magazin gazeteciliği" diye ayrı bir branş yoktu ve ağırlıklı zenginlerin, iş dünyasının etkinlik haberlerine "cemiyet haberleri" deniyordu.

Ustalardan öğrendi

Meslekte bir ömür sürecek ve hala da süren öğrenme sürecinin ilk okulu olan Milliyet Gazetesi'nde Aydın Candabak, Coşkun Aral, Savaş Ay, Namık Koçak, Pınar Türenç, Halit Çapın, Erhan Akyıldız, Vasfiye Özkoçak, Metin Özyıldırım, Özer Oral, Bahattin Şenol gibi ustalarla tanıştı ve onlardan muhabirlik adabını, hassasiyetlerini, inceliklerini, haber kaynağıyla mesafe ilişkisini, kurum içi saygıyı, kıdemin önemini, haber araştırmanın / doğrulatmanın yöntemlerini, ketumluğun ve sır tutmanın anlamını, haber kaynağına karşı dürüstlüğün sonuçlarını, haber yazmanın, başlık, alt başlık, spot çıkartmanın ve haber özetlemenin incelik ve kurallarını öğrendi.

Yalçın Çakır muhabirlik yılları, arşiv - 48 Haber Ajansı

Yalçın Çakır muhabirlik yılları, arşiv - 48 Haber Ajansı

Haber fotoğrafçılığını gerçek ustalarından keşfetti. Yalçın Çınar, Garbis Özatay, Hüseyin Kırcalı, Ali Bostancıoğlu, Hakkı Yalçın, Fikret Ay, Erdoğan Köseoğlu, Ender Erkek gibi isimlerden kadraj aldı, bakış açısını, manuel makinelerle nereye kadar nelerin yapılabileceğini, ışık ve pozlama oyunlarıyla flaş olmadan çekim teknikleriyle ASA, ISO katlamalarının sonuçları ve telafi yollarını öğrendi. Örneğin şimdi 10 binlerin üzerinde seyreden enstantane hızları o yıllarda 500'ler civarındaydı, 1000 enstantene lükstü. Bu enstantane, obtüratör hızları ve düşük diyafram açıklığına sahip lenslerle üstelik de düşük ışık koşullarında eylem, kovalamaca, operasyon, at yarışı, futbol karşılaşması çekmenin ve karanlık oda aşamasında düzeltmelerin/müdahalelerin tekniklerini kaptı.

Cumhuriyet Gazetesi dönemi

Milliyet Gazetesi'ndeki 4 yıllık macerası sonrası Yeni Asır'ın İstanbul ofisinde kısa süreli gece muhabirliğin ardından Cumhuriyet Gazetesi'nde gece muhabirliği hayatı başladı. 12 yıl çalıştığı gazetede bir dönem İstanbul İstihbarat Servisi Şefliği görevini de yürüttü. Cumhuriyet Gazetesi'ndeki kadroyu yazmakla buraya sığdıramayız. Her biri mesleğin erbabı yazar, muhabir, yazı işleri, haber merkezi, istihbarat servisi, ekonomi, kültür/sanat, dış haberler müdürleri, genel yayın yönetmenleriyle çalıştı. Şöyle bir düşünün ki, düzeltme servisi şair ve yazarlardan oluşan bir gazetede mesleğini geliştirdi.

"Yılın Haber Araştırma Gazetecisi" ödülü

Ona idolü olan, örnek aldığı bir meslek büyüğü buz gibi bir Ankara gecesinde yolda yürürken şunları söyledi;

"Bizler hancıyız onlar yolcu. Kimler geldi, kimler geçti. Sakın eğilme, kalemini satma, meslek onurunu ve kendi onurunu koru. Yanlışa her zaman yanlış de. Gerçeği de sakın değiştirerek aktarma..."

Çağdaş Gazeteciler Derneği (ÇGD)'den "Yılın Haber Araştırmacı Gazetecisi" ödülünü kazandıran bir dizi yazısı araştırması için Ankara'daydı. "12 Eylül dönemi kitaba siyasi baskı" üzerine bir çalışmaydı. Darbecilerin cemselerde yazarları katlettirdiği, aydınları küflü koğuşlarda çürüttükleri, "bir sağdan, bir soldan" diyerek gencecik canları yok ettikleri o karanlık dönemlerde yayıncılığın ve yayıncıların yaşadıklarını araştırmış, bu dizi yazısı da çalıştığı gazetede yayınlanmıştı.

Fotoğraflar, dizi yazılar, seri röportajlar, inceleme-araştırma dosyaları, "Yılın Haber Araştırma Ödülü" de dahil daha en büyük ödülleri biriktirdi meslek yaşamının heybelerinde. O en büyük ödüller öyle plaket, kupa falan değildi. Gazetede manşet olmak, seri yazı, dizi yazabilmek ve önemli haberlerde imzasının (adının) yer almasıydı. Öyle günlerde gazeteyi imzasının göükeceği şekilde katlar, ceket cebine dışarıdan gözükecek şekilde yerleştirir, gittiği yerlerde hbaerdeki imzasının gözükeceği şekilde masanın üstüne koyardı gazeteyi. En büyük ödül buydu, o yıllarda...

Yalçın Çakır, Cumhuriyet Gazetesi, Cağaloğlu - Arşiv - 48 Haber Ajansı

Yalçın Çakır, Cumhuriyet Gazetesi, Cağaloğlu - Arşiv - 48 Haber Ajansı

Tüm bunlar olurken meslekdaşı olan Nurhan Fıratlı ile bir evlilik yaptı. Nişanına, düğününe dönemin Cumhurbaşkanı, Başbakanı, siyasi parti liderleri, milletvekilleri, belediye başkanları, iş insanları katıldı, tebrik mesajları (o yıllarda telgraf) gönderdiler. Bu evlilikten "yaşama sebebim" dediği bir kızı oldu. Adını Çisil koydular. Sonra boşandılar ama dostluk, arkadaşlıklarını, mesleki dayanışmalarını korudular, sürdürdüler, sürdürüyorlar.

İlk kez ekrana çıkışı

Cumhuriyet Gazetesi'nden bazı yazarlarla bilikte toplu halde istifa edenler arasında o da vardı. Bu dönemde kurulan ve Türkiye'de yurt içinden yayın yapan ilk özel televizyon kanalı olan Flash TV'de çalışmaya başladı. "Halkın Avukatı" adlı programla ekranlarda ilk kez boy gösterdi. TRT'den sonra normal anten ve o yıllarda çok da yaygın olmayan çanak antenle izlenebilen ve yurt içinden yayın yapan ilk özel televizyon kanalı olan Flash TV'de bir anda şöhrete ulaştı. Artık heryerde tanınıyor ancak "avukat" olarak biliniyordu. Programın adı "Halkın avukatı" olunca adı da avukata çıkmıştı yani.

Çizmeleri giyiyor eline mikrofonu alıp kentin sorunlu hangi bölgesi varsa oraya gidip sorunu yerinde inceliyor, vatandaşların sıkıntılarını röportajlarla kayıt altına alıyor, ardından da o sorunun yaşandığı bölgenin yerel yöneticisine mikrofon uzatıyordu. Çok tutmuştu, "Halkın Avukatı..." Tekti. Alternatif yoktu, Aslında sonradan Star Tv adını alacak Star Box TV'de vardı o tarihlerde ama onlar Almanya'dan yayın yapıyor ve çanaktan izlenebiliyorlardı, henüz. Yani TRT'nin karşısında tüm Türkiye'de kurulan linkler aracılığıyla karasal ve uydudan yayında olan Flash TV'de boy gösteriyordu ekranlarda. Ve 30 yıla yakın süre çalışacağı bu televizyon kanalında neredeyse görev almadığı pozisyon, sunmadığı format kalmadı.

Erdoğan'ın İstanbul adaylığı

Yalçın Çakır, "Halkın Avukatı" programını stüdyoda değil sokakta üretiyordu. Anonslarını da sokaklarda çekiyordu. Kendi ürettiği slogan olan, "Çöp, çamur, çukur" özellikle kentin varoşlarında yaşayanların da en büyük sıkıtılarını özetliyordu aslında. Özel televizyon kanalları ardı ardına açılıp, yasal sorunlarla boğuşa boğuşa yayın hayatlarını sürdürürken 1994 yerel seçimleri geldi çattı. İstanbul'da Recep Tayyip Erdoğan, İBB Başkanlığına Refah Partisi'nin adayı olarak katılıyor ve bir daha seçim kaybetmemek üzere siyaset sahnesine çıkıyordu. Karşısında SHP'den Zülfü Livaneli, ANAP'tan İlhan Kesici, DYP'den Bedrettin Dalan ve diğer siyasi partilerin adayları vardı.

27 Mart 1994 yerel seçimleri

27 Mart 1994 yerel seçimleri, arşiv - 48 Haber Ajansı

Seçimi %25,19 oy oranıyla birinci tamamlayan ve İBB Başkanı seçilen Recep Tayyip Erdoğan, Yalçın Çakır'ın programının sloganı olan, "Çöp, çamur, çukur" üçlemesini propagandalarında, kürsülerde, konuşmalarında seneler boyu kullanacaktı. Hatta Cumhurbaşkanlığı seçimleri, referandum kampanyaları, 2023 milletvekili seçimlerinde bile o sloganı tekrarladı.

Ömer Göktuğ'un ilginç yorumu

Flash TV'nin sahibi rahmetli Ömer Göktuğ 1994 seçimlerinden yıllar sonra (2016) o zamanki Flash TV resmi web sitesinde yayınlanan köşe yazısında, "Tayyip Erdoğan'ı İstanbul'a başkan yapan haberler" diye bir bölüm kaleme aldı. Yalçın Çakır'ın "çöp, çamur, çukur" üçlemesine atıfta buluyordu, Ömer Göktuğ ve o üçlünün Erdoğan'ı İstanbul'a başkan yaptırdığını iddia ediyordu....

Ömer Göktuğ köşe yazısı, Destur - 08 Ocak 2016

Ömer Göktuğ köşe yazısı, Destur - 08 Ocak 2016

Ömer Göktuğ köşe yazısı, Destur - 08 Ocak 2016 - Detay

Ömer Göktuğ köşe yazısı, Destur - 08 Ocak 2016

Onlarca yılla yargılandı

Ana haber sunuculuğu, sabah haberleri ortak sunuculuğu, politika programları, ülkenin o dönem en sert içerikli siyasi tartışma, hak ihlalleri içerikli programlarını da sunan Yalçın Çakır onlarca yıl hapis cezası istemli davalarda yargılandı. Üstelik bu içerikleri ekrana taşırken "hak ihlaline uğrayanların" siyasi kimlikleri, inançları, söylemlerine bakmadan sadece ve sadece "insan hakları" ve "düşünce özgürlüğü" ilkelerini dikkate aldı. Programcılık hayatında hep ama hep "uçlarda" oldu. Bu haber içerikli programlarda da böyleydi, reality tarzı işlerde de. Kimsenin görmediğini görmek, halının atlına süpürülenleri ortaya çıkartmak, "aman ha, dokunma yanarsın" denilenleri kaynata kaynata, köpürte köpürte ekrana getirmek onun tarzıydı. Bu yüzden de başı çok ağrıdı, başı hep ağrıdı.

Dönemin komutanları karşısında esas duruşa geçen medya yöneticilerine karşı çıkarken, "Dik durun, dik. Her kim olursa olsun, sandıktan seçilerek geleni bir başkasının parmak sallayarak tehdit etmesine izin vermeyin, aracılık etmeyin, onaylamayın. Göz yummayın. Susmayın. Sustukça sıra size gelecek..." dediği için hem yargılandı hem de dışlandı.

Hayata dönüş operasyonları

Cezaevlerine düzenlenen "hayata dönüş" operasyonlarında onlarca kişinin ölmesine/öldürülmesine karşı çıktı. Konuk aldığı siyasilerle, işkencelerden geçirilmiş tutuklularla, zanlılarla birlikte program yapıp belge-bilgi paylaştığı için yargılandı. "Göz altında tecavüze" uğradığını iddia eden hemşireyi kimse konuşturmazken, haberlerini bile yapmaya korkarlarken o stüdyosuna davet etti dönemin baro başkanları, siyasileri, insan hakları uzmanlarıyla tacizi, tecavüzü, işkenceyi konuştu.

"Kapatılan radyolar", "susturulan gazeteciler", "toplatılan kitap ve dergilerin" yayıncılarını programlarına taşıdığı için hem övüldü hem de sözde demokratlarca mecazi anlamda bol bol dövüldü. Örgüt üyelikleriyle suçlandı. "Vatan haini" diyenler oldu. Senelerce hapis cezası talep edilen iddianamelerin okunduğu DGM'lerde yargılandı.

Yalçın Çakır, Düzlem Ayna Programı, arşiv - 48 Haber Ajansı

Yalçın Çakır, 2004, Flash TV program sunumu - arşiv - 48 Haber Ajansı

İkna odaları

Başörtüsü takan öğrencilerin odalara sokulup, baş örtülerini çıkartıp okula öyle gelmeleri konusunda ikna amaçlı konuşulduğu ve üstelik bu konuşmaların kamera kaydı altında yapıldığı iddialarına ekrandan ilk tepki veren de o oldu. Başörtüsünün en fanatik savunucusu olan gazeteler bile bu iddiaları "özetle" denilen tek sütun, alt sayfalara saklarken o çıktı bu iddiaları devasa bir gündem haline getirdi.

Ekrana ilk kez "ikna odaları" tanımlamasını yazdıran da oydu, bu uygulamanın insan haklarına aykırı olduğunu üstüne basa basa söyleyen de. O öğrencileri buldu, programına çıkarttı, konuşturdu. O üniversitenin rektör yardımcısı Prof. Dr. Nur Serter'i programa davet etti. Serter'e de yanıt hakkını noktasına, virgülüne dokunmadan sonuna kadar kullandırttı. O odalarda kamera kaydı yapıldığı iddialarının doğru olup olmadığının peşine düştü. Daha da enteresanı bazı meslektaşları ve köşe yazarlarınca, "dönek"likle suçlandı. Daha daha ileri gidenler onu, "Cumhuriyet ve laiklik düşmanlığı" ile itham ettiler.

Gezi Parkı olayları

Yalçın Çakır 60'ı aşan ömrüne, 40 yılı geçen meslek yaşamına bir de kitap sığdırdı. Gezi olaylarında 4 aya yakın 7/24, günlerce eve gitmeden sokaklardaydı. Videolar çekti, fotoğraflar çekti, notlar aldı, gözlemler yaptı ve ortaya Kırmızı Kedi Yayınevinden yayınlanan, "Bu Daha Başlangıç" kitabı çıktı.

Bu Daha Başlangıç kitabı - Kırmızı Kedi Yayınevi, arşiv - 48 Haber Ajnsı

Bu Daha Başlangıç kitabı - Kırmızı Kedi Yayınevi, arşiv - 48 Haber Ajnsı

Çektiği binlerce totoğrafı ve günceleri kendi adını taşıyan web sitesinden de yayınladı. Bakmak isterseniz;

Fotoğraflar için: https://www.yalcincakir.com.tr/yalcincakir-portfolio_photo.html

Gezi günceleri için: https://www.yalcincakir.com.tr/yalcincakir-blog-ana-sayfa.html

İş görüşmesinde küstahlık

Yaptığı yayınların içerikleri dönemin en çok satan gazetelerinden birisine iş görüşmesine gittiğinde yüzüne vuruldu. "Keşke" diye söze başlamıştı karşısındaki gazete yöneticisi... Ve o da şunu söyledi o kibir abidesi, şımarık, küstah medya yöneticisine; gözlerinin içine baka baka;

"Benim üstüm çizilirse dönüp gazeteciliğe sıfırdan başlarım. Muhabir olarak sokaklarda kaldığım yerden devam ederim. Ama sizler alıştığınız sıcak koltukları terk edemezsiniz. Eninde sonunda bezirganlığınız sona erecek ya da erdirilecek. Farkımız bu..."

Gazete binasından çıktıktan sonra sulu karla karışık yağan yağmurun altında saatlerce yürümek sorunda kalmıştı. Çünkü cebinde parası yoktu. Buna rağmen bir kere olsun pişmanlık duymadı duruşundan da, bakışından da, konuştuklarından da...

Yalçın Çakır haber sunumu, arşiv - Eski Flash TV

Eski Flash TV, Yalçın Çakır arşivi - 48 Haber Ajansı

Yüzleşme Kitabı

Adnan Kahveci, Adnan Ekmen, Ahmet Türk, Ali Talip Özdemir, Alpaslan Türkeş, Arif Sağ, Aydın Güven Gürkan, Aysel Çelikel, Bülent Ecevit, Cüneyt Canver, Ercan Karakaş, Erdal İnönü, Ertuğrul Günay, Eymen Topbaş, Fehmi Işıklar, Fikri Sağlar, Gürsel Tekin, Hasan Celal Güzel, Hasan Fehmi Güneş, Hasan Gemici, Hikmet Çetin, İsmail Cem, Kadir Topbaş, Kenan Evren, Korel Göymen, Mehmet Ağar, Mehmet Sevigen, Mesut Yılmaz, Murat Karayalçın, Murtaza Çelikel, Mustafa Sarıgül, Mustafa Taşar, Necat Eldem, Necdet Calp, Rahşan Ecevit, Süleyman Demirel, Ünal Erkan, Tarhan Erdem, Turgut Özal, Yıldırım Akbulut, Yıldırım Aktuna ve diğer pek çok liderle, poltikacıyla, sanatçı ve bürokratla aynı odalarda uyuyacak, uzun uzun sohbet edecek, belge/bilgi paylaşacak, bilgi doğrulatacak, belge alacak kadar yakınlıklar kurdu.

Turgut Özal'a Fransa'daki seçim sonuçlarını sıcağı sıcağına ileten de oydu, Kenan Evren'den sabahınn köründe fırça yiyen de... Süleyman Demirel'le üzerlerine sıkılan haşere öldürme ilacı nedeniyle tuvalete saklanan da oydu, Erdal İnönü'ye seçim sonuçlarını aktaran da. Bedrettin Dalan İBB Başkanıyken gecenin bir yarısı elindeki gazeteyle karşısına dikilip "başkan bu ne" diye soran da oydu.

Aziz Nesin'i nerede buldu?

Aydınlarla, yazarlar, çizerler, şair ve sanatçılarla dostluklarını geliştirmiş çok özel anlar biriktirmişti. Bir gece , "Aziz Nesin öldü" dedikodusuyla haber için sokaklara düşüp saatler sonra Nesin'i nerede ve nasıl bulmuş ve yüzyüze görüşmeye nasıl ikna etmişti. Yalçın Pekşen'in "Suya sabuna dokunarak" köşesinde yazdığı bu olay da onu en etkileyen anılar arasındaydı. Rıfat Ilgaz'ı hastanede ziyaret edip, "hastane koğuşundan aydınlık yarınlara" el yazması notunu alan da oydu. Arif Sağ'la ASM'de türküler arasında röportaj yapan da... Hasan Hüseyin Korkmazgil'le gözünün içine baka baka "Haziranda Ölmek Zor"u da o okumuştu, Çanakkale'de seçim gezisinde Turgut Özal'la saatlerce nereden nereye diye sohbet etme imkanı bulan da oydu. O gezide efsane usta Cünet Arcayürek de gazetesi adına izlenim ve köşe yazıları kaleme almıştı.

Sağdan, soldan, ortadan, derinden, yüzeyden binlerce yaşanmışlık ve anı. Medya dünyası, siyaset dünyası, sanat camiası, yeraltı dünyası, istihbarat dünyası ve hayata dair acı, komik, inanılmaz, şaşırtıcı, korkutucu, ibretlik onlarca olay. Ancak haberci hırsına kapılmayıp, "sırrı" sır olarak sakladı, "kayıt dışı" (Off the record) dendiyse o konu mutlaka kayıt dışı kaldı, bir ömür. Bu da karşılklı güveni sağladı ve bu sayede de perdenin arka tarafına şahitlik edip hazine değerinde bilgileri biriktirdi gazetecilik heybesinde. Ama neler var, neler... Gazeteci "bilgi açıdır." Ama bazen o bilgilerin önemi, derinliği, uygulama sonuçları ürkütüyor insanı.

Hani derler ya, "gerçeklerin eninde sonunda ortaya çıkmak gibi bir huyu vardır" diye. İşte şimdi o heybeleri aldı önüne ayıklamaya başladı bilinmeyenlerle, bilnmesi gerekenleri, asla açıklanmaması gerekenleri ayıklamaya başladı. Neden mi? Uzun süredir üzerinde çalıştığı "Yüzleşme" adlı kitabını tamamlamak için.

Realitinin gölgesinde kalan gazetecilik

Rahmetli iş vereni, eski Flash TV'nin Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Göktuğ'un, "çok zor bir adamsın. Bıktım seninle uğraşmaktan" diye şakayla karışık uyardığı ancak hiç bir zaman "yayınına müdahale etmediği", Yalçın Çakır'ın mücadeleler, başarı ve ödüllerle dolu gazetecilik ve haber araştırma içerikli televizyon programları dönemi reality sunuculuğu ile beraber stüdyo ışıklarının gölgesinde kalacaktı. Yani işin özü, araştırmacı gazeteci Yalçın Çakır, "Realitici Yalçın Abi"ye evrilecekti.

Reality türüyle Türkiye'de ilk kez denenecek bir formatla program Türk televizyon tarihinde ilk kez Flash TV'de yapıldı. Yalçın Çakır programın yapımcılığını ekibiyle birlikte üstlenecekti. Aile sorunları, çaresiz, çözümsüz kalan konular, kavuşamayanlar, kayıplar, çözümlenememiş cinayet dosyaları ve yardım... Bu başlıklarla içeriği oluşturulan programın adı, "Umut"du. Sunucusu da Yalçın Çakır'ın çok sevdiği, saydığı ağabeyi Aykut Oray dı. Aykut Oray'ı kanal yönetimine Yalçın Çakır önermiş hemen kabul görmüştü. Proje tuttu. Çok konuşulur oldu. Başvularda rekor sayılara ulaşıldı. Ancak bir süre sonra Oray'la yollar ayrıldı ve kanalın sahibi Ömer Göktuğ, Yalçın Çakır'ı çağırıp, "Bu işi sen açtın başımıza sen sunacaksın" dedi ve noktayı koydu. Sonrası malum. O programlar Yalçın Çakır'ın sunumlarıyla ve farklı isimlerle çeyrek yüzyıla yakın bir süre devam etti.

Medya; gazeteci Yalçın Çakır'ın, "Yalçın Abi"ye dönüştüğü realty dönemini çok sevdi. Yazdılar, çizdiler, konuk ettiler, alıntıladılar, alay ettiler, dalga geçtiler, bazen de alkışladılar. Çerezlik, "dışı hoş, içi boş" içeriklerle yayın yapan meşhur programcılar Yalçın Abi'yi konuk olarak almak için yarıştı, sıraya girdi. Sonunda da ortaya önce "ayarı kaçmış" içerikler sonra da "ayarı bozulmuş" bir "fenomen" çıktı;

Yalçın Çakır, reality sunumu - Arşiv - 48 Haber Ajansı

Yalçın Çakır, reality sunumu - Arşiv - 48 Haber Ajansı

"Realitici Yalçın Abi..."

Yalçın Abi'yi bilen bilirdi. O habercilik ruhunu realitiye uyumladı. Sahiplenen, mış gibi yaparak değil de gerçekten üzülen, sevinen, beraberce dertlenen ve kederlenen samimi yapısıyla çok sevildi. Stüdyoda yaklaşık 300 kişi alan izleyici tirübünleri hep ama hep doğal ve gerçek konuklarla doluydu. Mükemmel yapımcılarla, mükemmel yapım ekipleriyle çalıştı.

Oynamaz "yaşardı", sunmaz, "doğaçlama konuşurdu". Herkesin "yuh" dediğine "yuh" der, kızdığına kızar, sevindiğine sevinirdi. En popüler dönemlerinde bile mütevaziliğinden ödün vermedi. Çocukla çocuk, büyükle büyük oldu. Asla figüran ajanslarından oyuncu kullanmadı, Asla asparagas denilen sahte, yazılmış içeriklerle program yapmadı. Konuklar da gerçekti, konular da gerçekti, tepkiler de gerçekti.

Gerçek neyse o da o gerçekler kadar çırılçıplaktı stüdyoda. Bu nedenle de Türkiye'nin en yalın, en argo, en enteresan, en komik, en çirkin, en seksi, en erotik, en korkunç, en kaçılan, en gizlenen, en reddedilenen çok istenilen ve de en gerçek konuları, konukları gelip onu bulurdu. Bazen komik, bazen korkunç, bazen rezil, bazen inanılmaz derecede ürkütücüydü içerikler. Kimi zaman eğitimli, kültürlü insanları konuk etti stüdyosunda kimi zaman ve çoğu zaman da yaşam savaşı içine düşmüş ilkokul mezunlarını. Tüm bunlar gerçek miydi? Evet gerçekti. Halimiz de seviyemiz de buydu ne yazık ki...

Mikrodalga fırındaki piliçler gibi!

Ancak işin aslı başkaydı ve o başkalık Yalçın Çakır'ı çok rahatsız ediyor bir kurt gibi beynini kemiriyordu. Yalçın Çakır reyting ve içerik ilişkisini bir tahteravalliye benzetiyordu. İçerik ne kadar kaliteli ve iyiyse reyting o kadar düşük, içerik ne kadar komik/seksi/şaşırtıcı/seviyesiz ise reyting de o kadar yüksek geliyordu. Bu tanımlama sonraları dizi içerikleri için de yapıldı.

İnsanlar ekranda kendi yaşamlarından kesitleri "aynaya bakar gibi" izliyor, bunlara gülüyor, ağlıyor, kızıyor, küfrediyor ya da mutlu sonlarla seviniyorlardı. Yani aslında izledikleri kendileri, komşuları, akraba ya da hemşehrileriydi, yaşanan olaylar dikkate alındığında.

Yalçın Çakır, Okan Bayülgen'in bir programına konuk gittiğinde bu durumu aynen şu sözlerle anlattı;

"Mikrodalga fırında bir piliç şişe takılmış döne döne pişiyor, kızarıyor. Diğer piliçler, tavuklar, horozlar da oturmuş o kızaran pilici izliyor..."

Bir gün çok meşhur bir köşe yazarı aynen şunu yazmıştı; "Markete girdim. Marketci televizyon izliyor. Flash TV açık. Yalçın Çakır'ın programı var. Adam kendisini programa öyle kaptırmış ki dükkanı soysam haberi olmayacak..."

Ya da rahmetli Behiç Kılıç bir köşe yazasında dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'a ülkenin gerçeklerini daha yakından görmesi için Flash TV'de Yalçın Çakır'ın programlarını izlemesini önermişti.

Program patlamış, sokakta yürüyemez hale gelmiş, reytingleri alt üst etmiş, eski Flash TV'nin Bakırköy'de stüdyolarına gelen konuk ya da gönüllü izleyiciler binanın dışına taşan kuyruklar oluşturmaya başlamıştı. Acayip bir şöhret dalgasında sörf yapıyordu ama içi kararmaya, ruhu daralmaya başlamıştı...

Sonunda "ekran", "şan", "şöhret" üçlüsünden canlı yayında geçirdiği ağır bir sağlık sorununu bahane edip kaçtı. Gelen tüm tekliflere kapıları kapatıp o yıllarda sakin olan Ege'nin bir kıyı mahallesinde rehabilitasyon sürecine girdi. Ardından da ormanı, suyu, havasıyla bir gizli cennet olan başka bir köşe keşfetti oraya sığındı.

Şimdi mi?

Şimdi uslandı biraz :) Koşuyor ama daha sakin ve akıllıca, çomak sokacak arı kovanlarını araya araya, sahada ve sokaklarda haber peşinde yine. Tanınmamak için sakal bile bıraktı ve iyice de aklandı. Yani başa döndü, muhabirliğe başladı seve seve, sevine sevine.

Nerede mi? Haber nerede, Yalçın Çakır orada..

Soma maden faciası, Yalçın Çakır canlı yayın, arşiv - 48 Haber Ajansı

Yalçın Çakır canlı yayın, arşiv - 48 Haber Ajansı

Köşe yazıları, sinema filmi, tiyatro

Ömrü kısa olan bir gazetede köşe yazıları yazdı. Çeşitli dergi ve yayın organlarında da konuk yazar olarak yazılar yazdı ya da yazıları alıntılandı.

Bol ödüllü Araf adlı sinema filminin ana senaryosu Yalçın Çakır ve programı üzerineydi. Usta yönetmen Zeynep Ustaoğlu'nun daveti üzerine o filmde küçük de bir rolü oldu.

Araf Film seti

Zeynep Ustaoğlu'nun Araf filmi seti, arşiv - 48 Haber Ajansı

Behzat Uygur ve Süheyl Uygur kardeşlerle, Okan Bayülgen'in yapımcılığında TV8'de yayınlanan "Benimle Oyrnar mısın" adlı programda bir kaç bölüm amatör oyunculuk denedi.

Süheyl Uygur, Behzat Uygur, TV8 - Tiyatro

Süheyl Uygur, Behzat Uygur, TV8 - Tiyatro - Arşiv - 48 Haber AJansı

Küçük notlar;

İstanbul, Beyoğlu, Gezi olayları - Arşiv - 48 Haber Ajansı

İstanbul, Beyoğlu, Gezi olayları - Arşiv - 48 Haber Ajansı

- 30 yıla yakın süre hiç bir 1 Mayıs'ı odasından, televizyondan izlemedi. Sahada, eylemde, gazın müdahalenin arasında fotoğraf çekerek, canlı yayınlara bağlanarak izledi.

- Nerdeyse son 40 yılın tüm büyük olaylarında, olayın gerçekleştiği yerlerde, sahadan gelişmeleri takip etti, yazılar yazdı, haberler yaptı, fotoğraflar çekti.

- Defalarca ölümden döndü. Saldırıya uğradı. Cop da yedi, dayak da. Mermilerden korunmak için siper de aldı, çatışmaların göbeğinde de kaldı.

- Biber gazını çok sevdi. Hiç geri adım atmadı. Üstüne üstüne gitti, TOMA'sının da, copunun da, taşının, sopasının da. katilinin de, hırsızının da, sahtekarının da. Yani, "nerede hareket, orada bereket" demekti habercilik onun için...

Hala da öyle.

Yalçın Çakır, bacağından vurulduğu gün, İstanbul - Arşiv

Yalçın Çakır, bacağından gaz bombası kapsülüyle vurulduğu gün (Solda), İstanbul - Arşiv - 48 Haber Ajansı

KARTLAR, ÖDÜLLER, ÜYELİKLER

Yalçın Çakır Sürekli Basın Kartı sahibidir.

Merkezi İstanbul'da bulunan Türkiye Gazeteciler Cemiyeti üyesidir.

Çağdaş Gazeteciler Derneği üyesidir.

Muğla Büyükşehir Gazeteciler Derneği (Cemiyeti) üyesidir.

Muğla Gazeteciler Cemiyeti'ne üyelik başvurusunun onayını ya da gerekçesiyle birlikte reddini beklemektedir yıllardır!..

Yalçın Çakır

Yalçın Çakır, arşiv - 48 Haber Ajansı